Çalıştığım
ofisin penceresinden karşıda salınan kavakları izlerdim, sık sık. Uzun süre
dalıp gittiğim olurdu. Buna şaşmamak gerek, çünkü bir Hayalciyim ben. Ağaçların
rüzgârdaki dansını anlatabilmek zor, bana ne hissettirdiğini söyleyebilmem ise imkânsız.
Bazan bir kuş sürüsü gelirdi ve ağaçlara tünerdi. Bazan de ağaçların üstlerinde
döner dururlardı - sahi sığırcık mıydı onlar yoksa bir çeşit karga mı?
Ne
hissettiğimi yazamam, fakat belki gösterebilirim. Çünkü kavaklara bakarken şu
şarkıyı dinlerdim (http://www.youtube.com/watch?v=zLVvpf0TqRs). Ve aşağıda
paylaştığım fotoğraf, rüzgârdaki keyifli salınmanın dondurulmuş bir hali.
Nasıl bilmiyorum, bir şekilde, hayatımın böyle olmaması gerektiğini hissederdim. ‘Böyle’ dediğim: Bilgisayar-başında-tam-zamanlı-beyaz-yakalı…
Belki
de birçok beyaz-yakalıya göre şanslıydım, çünkü Organize sanayi bölgesinde kavaklar ve kuşlara rastlamak -herhalde-
Mars’ta su bulmak gibiydi.
Beyaz
yakalara sahip olmak sıkıcıydı. Ancak mavi yakalara sahip olmanın eğlenceli
olduğunu da düşünmüyordum. Tanıdığım tüm mavi-yakalar zaten şikâyetçiydi ve
çoğu, beyaz-yakalı olmak istiyordu. Demek ki sorun yakanın rengiyle ilgili değil, yakanın varlığıyla
ilgiliydi.
Peki,
sıkıcı olan tam olarak neydi? Özgür
olmamak mı? Doğadan ya da doğal olandan uzakta yaşıyor olmak mı? Eğer öyleyse,
neden hafta sonu trekking
etkinlikleri beni kesmiyordu?
Belki
de asıl mesele istediğim işi yapmıyor olmaktı. Ama istediğim iş
neydi ki? Ve zaten, “ne iş yaparsan yap, para
kazanma zorunluluğun olduğu sürece, bir gün gelir ve o iş seni sıkacaktır”dı.
Nedense istediği işi yapanlar böyle
söyler hep.
Sorular
bitmiyor. Ama bu soruların sorulması ve bunlara cevaplar bulabilmek çok önemli.
Sıkılmaktan
başka hangi temel motivasyonla istifa ettiğimi tam olarak bilmiyorum. Hem de
bunu bir yanda kredi kartı borçlarım, bir yanda geri ödenmeyi bekleyen tüketici
kredim duruyorken yapmak, gerçekten sabırsızcaydı.
Fakat güzel tarafı şu: hiç pişmanlık duymadım ve o günden bugüne dek her şey yolunda
gidiyor.
Bu blog, yani Uzakyakın Hikâyeleri, bir
proje. Ben bir araştırmanın peşindeyim: İnanıyorum ki alternatif yaşamlar,
alternatif ekonomiler ve alternatif ‘iş’ler mümkün.
Size
alternatif hikâyeler anlatmak istiyorum. Ama idealize edilmiş, ulaşması imkânsız
ütopyalar değil. Gerçek, yaşanan, hâlihazırda denenmekte olan hikâyeler.
Böylece
Uzak’lık ve Yakın’lık algılarımızda değişiklik yapabiliriz.
Ve belki
Uzak’lar o kadar Uzak olmaz.
Hamiş: Başlangıç
noktam, kırsala yerleşen insanlar ve ilk durağım, Biga'daki Ormanevi Kolektifi olacak.