25 Temmuz 2014 Cuma

Kavaklar, Kuşlar ve Beyaz-yakalılar

Çalıştığım ofisin penceresinden karşıda salınan kavakları izlerdim, sık sık. Uzun süre dalıp gittiğim olurdu. Buna şaşmamak gerek, çünkü bir Hayalciyim ben. Ağaçların rüzgârdaki dansını anlatabilmek zor, bana ne hissettirdiğini söyleyebilmem ise imkânsız. Bazan bir kuş sürüsü gelirdi ve ağaçlara tünerdi. Bazan de ağaçların üstlerinde döner dururlardı - sahi sığırcık mıydı onlar yoksa bir çeşit karga mı?

Ne hissettiğimi yazamam, fakat belki gösterebilirim. Çünkü kavaklara bakarken şu şarkıyı dinlerdim (http://www.youtube.com/watch?v=zLVvpf0TqRs). Ve aşağıda paylaştığım fotoğraf, rüzgârdaki keyifli salınmanın dondurulmuş bir hali.



Nasıl bilmiyorum, bir şekilde, hayatımın böyle olmaması gerektiğini hissederdim. ‘Böyle’ dediğim: Bilgisayar-başında-tam-zamanlı-beyaz-yakalı…

Belki de birçok beyaz-yakalıya göre şanslıydım, çünkü Organize sanayi bölgesinde kavaklar ve kuşlara rastlamak -herhalde- Mars’ta su bulmak gibiydi.

Beyaz yakalara sahip olmak sıkıcıydı. Ancak mavi yakalara sahip olmanın eğlenceli olduğunu da düşünmüyordum. Tanıdığım tüm mavi-yakalar zaten şikâyetçiydi ve çoğu, beyaz-yakalı olmak istiyordu. Demek ki sorun yakanın rengiyle ilgili değil, yakanın varlığıyla ilgiliydi.

Peki, sıkıcı olan tam olarak neydi? Özgür olmamak mı? Doğadan ya da doğal olandan uzakta yaşıyor olmak mı? Eğer öyleyse, neden hafta sonu trekking etkinlikleri beni kesmiyordu?

Belki de asıl mesele istediğim işi yapmıyor olmaktı. Ama istediğim iş neydi ki? Ve zaten, “ne iş yaparsan yap, para kazanma zorunluluğun olduğu sürece, bir gün gelir ve o iş seni sıkacaktır”dı. Nedense istediği işi yapanlar böyle söyler hep.

Sorular bitmiyor. Ama bu soruların sorulması ve bunlara cevaplar bulabilmek çok önemli.

Sıkılmaktan başka hangi temel motivasyonla istifa ettiğimi tam olarak bilmiyorum. Hem de bunu bir yanda kredi kartı borçlarım, bir yanda geri ödenmeyi bekleyen tüketici kredim duruyorken yapmak, gerçekten sabırsızcaydı. Fakat güzel tarafı şu: hiç pişmanlık duymadım ve o günden bugüne dek her şey yolunda gidiyor.

Bu blog, yani Uzakyakın Hikâyeleri, bir proje. Ben bir araştırmanın peşindeyim: İnanıyorum ki alternatif yaşamlar, alternatif ekonomiler ve alternatif ‘iş’ler mümkün.

Size alternatif hikâyeler anlatmak istiyorum. Ama idealize edilmiş, ulaşması imkânsız ütopyalar değil. Gerçek, yaşanan, hâlihazırda denenmekte olan hikâyeler.

Böylece Uzak’lık ve Yakın’lık algılarımızda değişiklik yapabiliriz.

Ve belki Uzak’lar o kadar Uzak olmaz.



Hamiş: Başlangıç noktam, kırsala yerleşen insanlar ve ilk durağım, Biga'daki Ormanevi Kolektifi olacak.