Kendimi daha çok sevmeye, bu ihtiyacı dışarıda değil, kendimde aramaya daha çok gayret etmeye kararlıyım. Bu bir Yuva yapmaktan daha zor, öte yandan, bu belki de gerçek Yuva'yı keşfetmek için yapılması gereken şey.
Bugün iki defa meditasyon yaptım, biri Yuva'da, diğeri evdekilerle birlikte, üst katta -ve artık oranın adı Şifahane oldu (Teşekkürler Çağım ve Hazal).
Zor bir gün ve zor bir gece. Çok yorgunum, gönlüm ve bedenim yorgun. Duygu değişimleri çok yorucu. Dinlenmeye ihtiyacım var.
Gün 68-69:
Bugünlerde yaşananları herhangi bir kelime anlatamaz. Belki biraz
müzik, ve biraz daha
müzik.
İnsanın kendi Yolculuğunu kabullenmesi, başkasının Yolculuğunu kabullenmesinden daha kolay olabilir mi?
Gün 70-71:
Yuva'ya çıkıp oturuyorum. Bekliyorum ve Tilki'nin sureti değişiyor.
Yazabileceklerim bu kadar.
Gün 72:
Nefes almak için tatile çıktım bugün, Arda ile Bahar'a gittim Urla'ya.
Akşam Hazan ve Bilal'in evdeydim, gece meditasyon yapamadım ve sabaha kaldı. Sabah bu güzel evin damında oturdum, serinlikte, sessizce...
Gün 73:
Yeniden Yuva'nın tepesindeyim. Daha düzgün meditasyon yapabilmeye başladım. Çatıyı kapatmak istiyorum, ama öte yandan, çatı kapanınca Yuva'nın tepesine çıkamayacağım. Burada gördüğüm manzarayı (da) özleyeceğim şüphesiz.
Tilki bir kaç gündür aklıma düştü. Yine. Erken saatte gidip uzun oturup gelip gelmeyeceğine bakmak istiyorum.
En nihayetinde, Tilki'nin sureti değişti, anlamı değil.
Gün 74-75:
İki gündür Tilki Yuvası'ndayım fakat yalnız değilim. Önceki gün Deyiş ve Burcu eşlik etti meditasyona. Sohbet etmekten meditasyon yapamadık. Sonraki gün ise sadece Deyiş vardı, bir de Dolunay.
Yazacak çok şey var, ama kelimelerim yetmez.
Gün 77:
Ve sonunda Tilki geldi!
Haftalar sonra O'nu yeniden görmek, tuhaftı. Öte yandan ferahlık da verdi.
Aklımda ve gönlümde sorularla gittim
eski meditasyon noktama. Gün batıyordu. Bengi'nin dizip bıraktığı taşlar orada duruyordu. Çam ağacı duruyordu. Serinlik ve sessizlik tanıdıktı. Oturdum. Düşünce ve sorularla yoğun zihnimi bir kenara bırakmaya çalıştım. Bırakamayınca Om'lamaya başladım. Om'lamak gerçekten işe yarıyor.
Bir süre sonra zihnim sakin, sessizdim. Tilki'nin geleceğine artık ihtimal vermiyordum.
...
Bugün Kıvanç araçla eve dönerken yolda ölü bir Tilki gördüğünü söylemişti. "İstersen gömelim" dedi hatta. İstemedim. O benim bağ kurduğum Tilki değil diye düşündüm. "Sahi, bağ kurduğuma ne oldu? Nicedir yok."
Tilki'nin sureti değişti bir süredir. Fakat anlamı değil. Kurduğum bağlarla ilgili. Sorduğum sorularla ilgili. Ve beklemekle ilgili bu Tilki.
Bugün yeniden gördüğüme hiç şaşırmadım.
...
Meditasyonu iliklerimde hissedince durdum. Sessiz, izlemeye başladım, haftalarca baktığım Taşlara, Ağaçlara, Karatavuklara, Gökyüzüne ve Serinliğe.
Kurudere yolunun ilerisindeki bir çalıya bir kuş kondu. Gövdeden yukarısı kırmızı/turuncu, fakat Kızılgerdan değil. Hüthüt de değil. Bilmiyorum. Farklı bir kuş. Ona dikkat kesildiğim anda kurudereyi hızlı adımlarla bir Tilki geçti! Bana doğru yaklaşıyor. Çalıların ardında bir kayboluyor bir görünüyor. Bana doğru geliyor ve hiç kıpırdamadan O'nu karşılayacağım bu sefer.
Yaklaşık 5 metre mesafeye kadar beni farketmeden koşturarak geldi. Kafasını kaldırınca birden beni gördü ve adeta şaşkınlıkla yerinde zıpladı. Ani bir irkilme, minik bi şaşkınlık sesi, ve sonra arkasına dönüp daha hızlı adımlarla gerisin geri kaçtı. Şaşkın şey.
Hiçbir şey yapmayarak, sadece durarak, bir Tilki'yi korkutmuşluğum da var artık, kayıtlara düşebiliriz.
...
Tilki haftalar sonra yeniden geldiği için iyi hissediyorum. İçimde dönen yeni sorulara cevap oldu. Teşekkürler Tilki...
|
"Never afraid to take the leap of faith from your comfort zone into a new, strange nature."
Görsel: instagram/vacations.co |
Gün 78:
Yuva'nın tepesindeyim. Gece. Sessiz ve serin. Çağım ve Kıvanç ile derince bir sohbetten geldim buraya. Kendimdeyim. Düşünüyorum. Meditasyon değil, düşünüyorum.
Bu arazide ne yapacağım, ne hayal ediyorum, nasıl yapacağım...
Gün 79:
Yuva'nın tepesinde, olaysız, esintili, güzel bir gece. Olmak istediğim yerdeyim. Biraz özlem çeksem de...
Gün 80:
Yerleşmek ve Yolculuk üzerine düşünüyorum bir süredir (Belki de uzun bir aradan sonra yeniden Aruoba'nın Yürüme kitabını kurcaladığımdandır).
Bir yandan geçtiğim üç yıldaki Yolcu hallerime yoğun bir özlem duyuyorum. Tilki Yuvası'na desteğe gelen onlarca insanla bağ kurup giderlerken de arkalarından el sallayıp su döktüm. Ve şimdi burada, arkada kalmak, yıllar sonra ilk defa
arkada kalmak, tuhaf hissettiriyor. Sanki bir inisiyatifim, tasarrufum yokmuş gibi hissettim önce. Benim gibi
eylemsever bir insan için zor şey. Fakat öğreniyorum.
Bir Tilki'yi beklemek, bir Tilki'yi beklemekten çok daha fazlası aslında.
Bugün yine Dereyolu'na yollandım. Geçen gün gördüm ya Tilki'yi, belki yine görürüm diye umarak. Fakat bugün talihim az...
Yukarıda dönüp duran ne olduğunu tespit edemediğim bir düzine kuş var. Yırtıcı bir kuşun yavruları gibiler ama emin değilim. Arada çıkardıkları kesik, kısa ve keskin sesler mekâna yeni bir şey getirmiş. Bir de geçtiğimiz haftalarda olmayan kocaman kara sinekler var. Meditasyon sırasında rahat bırakmıyorlar. Ha bir de şu sersem arılar, Sarıca cinsi, ağzıma ya da kulağıma girmek ister gibi uçuyorlar, fakat onlara alıştım, tepki vermiyorum.
Ağaçların yaprakları sararmaya başlamış, kimi dökülmüş. Erguvan'ın kimi yaprakları kızarmış.
Zor ama tatminkâr bir yaz geçirdik hep beraber.
Tatminkâr, çünkü
hayatta kaldık.
Tatminkâr, çünkü
yaşıyoruz.
Tatminkâr, çünkü
başardık.
Fiziksel bir hareket halinde olmadığım bir Yol'a girdim şimdi. Yol'un ve Yolculuğun anlamını değiştiriyorum (Tıpkı Aşk'ın ve Gezgin olmanın anlamını değiştirdiğim gibi). Bir Meşe'nin Yolculuğu belki, ya da bir Tilki'nin?
Bugün sekseninci gün. Jules Verne Seksen Günde Devr-i Âlem'i hayal etmişti. Ben seksen günde hayal dahi edemeyeceğim bir yere geldim. Seksen günde neler olmaz ki!
...
Şimdi duruyorum. Bekliyorum gibi görünüyor, ama değil.
Tilki gelmiyor. Gelmiyor gibi görünüyor ama değil.
Belki Tilki'nin ötesinde bir şeyleri bekliyorum. Belki Tilki bana geliyor.
Belki.
Gün 81-82:
Tilki Yuvası'nın tepesindeki son günlerime yaklaşıyorum. Oranın tadını çıkarmak için sessizce oturuyorum, serin esintiyi duyumsamaya çalışıyorum. Yukarıdan görünen manzara harika.
Annem arazinin Kuzeybatı ucuna yapmıştı Yuva'sını. Ben ise diğer uca, Güneydoğu'ya yapıyorum bu Yuva'yı. Araziyi dengelediğimi hissediyorum attığım bu adım ile.
Sanırım yüksek bir şeyler inşa edeceğim yakın gelecekte, tam da durup meditasyon yaptığım hizada bir şeyler. Yüksek. Bir Ağaç gibi... Sık sık bunu hayal ediyorum şimdi. Toprak'la işim bittiğinde, sırada ne var acaba?