Bugün biraz heyecanlıydım. Bir süre bahçede çalıştıktan sonra gidip duş aldım, temizlendim, kendime özen gösterdim ve sevgili Baran'ın bana Dünyanın Çatısı'ndan hediye olarak getirdiği sarı tişörtümü giydim (herhangi bir an üzerimdeki tişört, hakkımda bir çok bilgi verebilir). İşte böylece, gün batarken, yürümeye başladım.
...
Şimdi yazacaklarım bir Küçük Prens göndermesi gibi görünebilir. Öyle olmadığını iddia etmeyeceğim. Yine de, bir göndermenin veya mecazın ötesine geçebilmek niyetindeyim.
Geçen haftalarda, cânım Esin buralardayken, bir yürüyüşe çıktık. Ona civarda gördüğüm yaban hayvanlarından bahsediyordum. Karşılaştığım Sincaptan, Kirpiden yahut da Baykuştan bahsetmiş olmalıyım. Neden sonra aklıma yıllar evvel ağabeyimin buralarda karşılaştığını söylediği Tilki geldi. Ben bir Tilki ile hiç karşılaşmamıştım, ve bir Tilki görmeyi çok isterdim doğrusu.
Ve Esin'e de tam olarak böyle söyledim: "Bir Tilki görmeyi çok isterdim doğrusu."
Kurudere yolu, gördüğüm diğer kurudere yollarından pek de farklı değil. Yolun en başında, karşı tarafta heybetli bir Akkaya manzarası vardır. Yürüdüğümüz ufak vadiye girmeden önce böğürtlenler, hemen sonra boyları 4-5 metreye varan Kargılar karşılar bizi. Civardaki Zeytinlikleri geçerek devam ederiz. Hemen yanı başımızdaki bir sitenin dibindedir yol -ki burası oldukça pistir, çünkü zamanında birileri hafriyatını buraya dökmüştür- ve ardından terk edilmiş bir minibüsün yanından kıvrılarak devam eder. Onu da geçince, Çamlar başlar ve kurudere kıvrıla kıvrıla doğanın içine karışır. Dere yolu boyunca sağlı sollu Hayıtlar ve Böğürtlenler ve adını bilmediğim diğer bitkiler hem geçişi zorlaştırır, hem de yola renk katar. Dere üzerindeki kimi taşlar da zaman zaman çok göz alıcı olabilir. Bir süre sonra Çınar ve Erguvan ağaçları da sürpriz yapar size. Vadi giderek kapanır ve dar bir hale gelir, Akkaya da görünmez olur. Böyle bir Yol'dur bu işte...
Henüz sonuna dek yürümediğim bir Yol.
(Herhangi bir Yol'u sonuna dek yürümek mümkün mü?)
Sesimin titreşimleri metrelerce öteye gidip bir Tilki'yi uyandırmamıştı henüz. Ve biz bir süre daha yürüdük. Etraftaki bebek Çınarların atası gibi görünen büyükçe bir Çınar'a vardık ve çiselmekte olan yağmur hızlanınca geniş yaprakların altına sığındık. Esin, bunun Doğu Çınarı mı yoksa Batı Çınarı mı olduğunu açıklıyordu. Tohumlarının sayısına bakıyorduk. İşte tam o An, belki ötesinde ya da berisinde bir An, karşıdaki yükseltinin üzerinde sağ yandan koşarak gelen Tilki'yi gördüm. Bir Çamın altında durdu ve bize baktı. Belki de bana bakmıştır, bunu Tilki'den başka kim bilebilir? Ancak bir süre bakıştık, bu gerçek. Büyülü geçen bir 10 saniyenin sonunda geldiği yana dönüp koşarak kayboldu.
Neydi Bu An'ı büyülü yapan sahi?
Peki bir işareti işaret yapan neydi?
Tabii ki Prens haklı; özellikle böyle durumlarda, yüreğiyle bakmalı kişi.
...
Şimdi bir Tilki ile nasıl dost olabileceğimi düşünüyorum. Öğrenmem gereken çok şey var; bağ kurmaya, sevmeye, sabra ve daha bir çok şeye dair... ve kalbimi açması için bir Tilki'nin bilgeliğine sığınıyorum. Belki de bir Tilki ile dost olabilmek için sabırla beklemeli ve bunun için de Zaman bükmeyi öğrenmeliyim. Kendime de güveniyorum hani. Zaten dünyanın öte bir yerinde, 'Ateşbükücülerin iyi birer Zamanbükücü olabilecekleri' de söylenegelir...
...
Her gün Orman'a gidip meditasyon yapmak için harika bir sebebim var artık (Teşekkürler Kerem!). Ne zamandır Kırsal Günlükleri yazmak istiyordum ve elim varmıyordu. Çok fazla atıp tutmak istemiyordum sanırım. Şimdi ise çok daha heyecanlı bir meditasyon günlüğü tutacağım: Tilki'yle arkadaş olma kılavuzu.
Nif, Akkaya foto: Filiz Öz |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder