Bugün Baran geldi. Kurudere yoluna da onunla çıktık. Bu yola herkesi götürmemeye, yani burayı kendime saklamaya karar vermiştim aslında. Ama Baran başka. Baran benim bir başka yüzüm. Konuşacak çok şeyimiz birikmişti, konuşa konuşa gidip, koca Çınarın altında konuşa konuşa oturup, konuşa konuşa döndük. Bugün meditasyon yok, Tilki yok, Baran var.
Yolda bir kuş tüyü buldum, aldım yanıma.
Gün 9:
Aşırı sıcaklar günümün ritmini epey değiştirdi. Akşam üzeri bahçede çalıştığım için, ancak hava karardığında dere yoluna gidebildim. Yanıma bir fener aldım. Neyse ki Ay ilk dördünde olduğu için fenere hiç ihtiyacım olmadı. Vadide ağaç sıralarına ulaştığımda biraz serinlik de geldi. İkinci karşılaşma noktamızda oturdum. Yüzümü Çınara -ve Doğuya- döndüm. Muazzam bir görüntüsü vardı (Bir tripod ve kumandam olduğunda şahane bir fotoğrafını çekebilirim). Hemen arkasında Vega parlıyordu. Güneyde Akrep yükselmişti. Batıda ise yarım bir ay (Yarımay da tek başına metofarların metaforu). Ayışığı minik tepeyi hafif aydınlatıyor, bu da bende Tilki'nin silüetini göreceğim inancını yerleştiriyordu. Ama görmedim.
Meditasyon yaparken, daha doğrusu yapmaya çalışır bir halde oturup yapamazken, bir ara, ne kadar saçma bir şey yaptığımı düşündüm. Her şey, bir an için, mânâsını kaybetti. Sadece kısa bir an. Tutunmakla tutun(a)mamak arasındaki çizgide olmanın olası bir sonucu.
Acaba bu sıcak havalarda Tilki için de bir kap su bırakmak caiz midir?
Gün 10:
Umutsuz hissettiğim bir gün. Gün batımına doğru yola çıktım. Hava boğucu derecede sıcak. Akşam olmasına rağmen hâlâ çok sıcak. İçimde Tilki ile herhangi bir bağ hissetmiyorum.
Bugün bir değişiklik yapasım geldi. Meditasyon yaptığım yerde oturup biraz müzik dinlemek istedim. Bunun için tabletimi yanıma aldım, fakat gelebilecek bildirimlerden uzak durmak için de uçak moduna aldım. Tabletimde kayıtlı olan tek şarkıyı (ki hangisi olduğunu sizinle paylaşmayacağım, çünkü gerçekten özel bir şarkı) bir kaç kez dinledim. Önce kara sinekler, havanın hafif kararmasıyla da sivrisinekler bir süre rahat vermedi. Ben de meditasyon için oturduğum noktayı değiştirdim.
Hava kararmaya yakın gerçekten içimde sessizliği hissettiğim bir an yakaladım. Ne kadar öyle sessiz kaldım bilmiyorum. Bir süre sonra hemen dibimde bir gurultu duyunca irkildim ve gözlerimi açtım. Aklıma ilk gelen domuz oldu, çünkü tilki sesi neye benzer bilmiyorum ve duyduğum ses domuzu andırıyordu. 2 metre kadar ileride ufak bir çalılığın arkasında iki boz kulak ve boz bir kürk vardı. Yavru bir domuz bile bundan büyük olurdu sanırım. Hafifçe öne kaykılıp eğildim, ki suratını göreyim... Ve O.
Tilki'nin de bana karşı boş olmadığını biliyordum:)
Yavaşça arkasına dönüp vadinin içine doğru ilerledi. Ses çıkarmadan izledim onu. Gözden kaybolunca da biraz bekledim tekrar gelirse diye. Gelmedi... Hava karardığında sadece yarım ayın ışığı kaldı. İçimden teşekkür edip, şükrederek ve büyük bir keyifle döndüm yolu.
Umutsuzlaşmaya başladığım günde, ya da tam meditasyonun en derin anında gelmesi ne manyakça bir şey!
Gün 11:
Bugün Tilki'ye su götürdüm. Eğer dünkü kadar yanıma yaklaşabiliyorsa, bunu bir adım ileriye taşımanın yolu bu olabilir diye düşünüyorum.
Tilki görünmedi. Ama o suyu benim koyduğumu biliyor olacak.
Gün 12:
Sabah çok erken kalktım ve bugün i-na-nıl-maz iyiyim! (Sabah serinliğinde ve boş yollarda araba kullanmak ve bu sırada radyoda harika parçaların eşlik etmesinden daha güzel pek az şey biliyorum). Geçmiş günlerin kara bulutları dağılıverdi, tıpkı korkunç sıcakların geçmesi gibi. Şimdi yaşadığım yer efil efil esiyor, üşüdüm ve üzerime uzun kollu bir şeyler giydim. Çok şükür.
Vadiye girerken müthiş bir kuş gördüm. Kanatları siyah-beyaz çizgili, boynu ve kafası ise turuncu. Eve dönünce Hüthüt kuşu olduğunu öğrendim. Nasıl bir güzellik!
Masalları düşünüyordum yürürken. Sanırım o yüzden dilime dolandı, "bana bir masal anlat baba" diye mırıldana mırıldana gittim yolu.
Artık sabitleşen meditasyon noktama oturdum. Bugün Tilki görünmedi ama ben şükür içindeydim; rüzgâra, kendime, sahip olduğum tüm bu imkânlara... Ormana giderken Akkaya manzarasını iki uzun çam ağacının arasından gördüğüm o mükemmel manzaraya bakarken de tam olarak bunu düşünmüştüm: "Ben bu imkâna sahibim. Çok şükür."
Tilki'ye bıraktığım bir kap suyu yeniledim. Uzun uzun meditasyon yaptım, etrafı izledim ve Om'ladım.
Bugün, çok şükür.
Şükür |
Gün 13:
Evde Göktuğ ve Burcu ile hararetli bir tartışmaya girmiştim. Hararetli olan bendim tabii ki. Konunun da bir önemi yok aslında. Zaman zaman kendimi kaybediyorum konuşurken... Hararetli bir tartışmanın hemen akabinde Orman'a meditasyona gittiğinizde, yapacağınız meditasyondan fazla bir şey beklemeyin derim.
Tilki için bıraktığım suyu yeniledim.
Ve tabii ki görünmedi.
Gün 14:
Yarın bir yolculuğa çıkıyorum. Yolculuğun hem kendisinden hem de vardığı yerden dolayı, aşırı heyecanlıyım. Gün, hazırlık yaparak geçti. Orman'a gitmek için de biraz geç kaldım; gittiğimde çoktan hava kararmıştı. Oturdum ve meditasyonumu yaptım. Tilki'ye geçici olarak hoşça kal dedim, içimden. Ancak gittiğim yerlerde de yine aynı saatlerde meditasyona oturacağım. Çünkü meditasyon disiplin gerektirir.
* ...diyor ki:
So why not try to simplify?Believe your belief
Doubt your doubt
Mealen:
Neden basitleştirmeyi denemeyelim?İnancına inan
Şüphelerinden şüphelen
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder