2 Ağustos 2017 Çarşamba

Tilki'yle Arkadaş Olma Kılavuzu - V

Hikâyeyi başından okumak isterseniz, sırasıyla; sıfır, bir, iki, üç ve dört


Gün 34:

Eve çok geç döndüğüm için meditasyon saati geceye kaldı. Bu kadar gün aksatmamışım, gece de olsa gideceğim. Yanıma fener alıyorum. Sonra Halil'e soruyorum, o da geliyor.

Gece. Aysız bir karanlık. Fener ışığıyla ilerliyoruz. Feneri arada kapatıp etrafa bakıyoruz, hiç bir şey görünmüyor. Aysız gecelerde çok körüz.

Meditasyon noktasına geldik. Gözlerimi kapatıp oturuyorum on dakika. Bir ara gözlerimi açtığımda çok şaşıyorum, çünkü az önce göremediğim şeyleri görebiliyorum şimdi! Dere yolundaki taşları seçebiliyorum, çalıları görüyorum. Evet, göz bebeklerim büyüdü, biliyorum, yine de bu keskin geçiş çok şaşırtıyor beni.

Görme duyuma odaklanıyorum. Neyi ne kadar gördüğüm, neyi neye benzettiğim; Uzak'lık ve Yakın'lık. Işık ve Karanlık. Aklım şaşıyor.

Bugün Tilki yok. Ama duyularını keşfeden bir doğukan var.

Dönüşte fenerleri yakmadan dönüyoruz. Eve yaklaşırken yanından geçtiğimiz sitede kocaman bir sokak lambasına küfrediyoruz, gözlerimize tecavüz ettiği için.

...

Işık yüzünden görememek çok tuhaf. Tabii ya, görebilmek için karanlığa ihtiyaç var!

Gün 35:

Halim çok iyi.

Hava serin. Kocaman bulutlar var. Orman'a doğru yürüyorum. Bakalım bugün ne bekliyor beni?

Geçen günlerden farklı olarak Güneydoğu'ya dönerek oturuyorum (Önceden hep Doğu'ya dönük oturuyordum). Böylece eğer Tilki her zamanki yerinde görünürse, hiç kıpırdamadan ve onu ürkütmeden seyredebileceğim. Planım bu.

Rüzgâr'ı duyumsamaya, dikkatimi tamamen o serinliğe, onun dokunuşuna ve hissine veriyorum. Benim için, var olmak bu. Harika bir meditasyon olmuyor belki, ama yaşamaktan kıvanç duyuyorum. Havanın yavaş yavaş kararışını duyumsamaya çalışıyorum. Hızla Doğu'ya giden Bulutları seyrediyorum. Bugün çok uzun oturacağım, biliyorum.

Kendimi her geçen gün daha çok Orman'a ait hissediyorum. Her gün bir duyumu pratik ediyor gibiyim. Dün gözlerim, bugün kulaklarım. Rüzgâr'ın ve Orman'ın işbirliği uzaklardan harika bir sesi getiriyor. Karatavuklar birbirine kur yapıyor. Cırcır böcekleri ısrarlı. Zaman zaman kuru otların arasından gelen çıtırtılar. Belki fare?

Çok uzun bir süre, hiç kıpırdamadan, dinleyerek ve sessiz bir Tilki gibi oturdum. İçimde vahşi bir şeyler uyanıyor. Hayvani ve ilkel bir şeyler.

Sabırlı olmayı öğreniyorum, şüphe yok.

...

Hava karardı. Ay Batı'da, incecik bir hilal. Şehirden gelen ışık gürültüsü tepenin üzerinden yansıyor. On metreye kadar önümü seçebiliyorum, daha uzakta her şey karanlık bir silüet... Tilki bugün görünmedi. Kalkmaya yelteniyorum. Son kez şükretmek için ellerimi kavuşturuyorum göğsümün önünde. Ve bir hışırtı. İlerideki büyük çalılıktan. Hiç bir şey görmüyorum. Ama sesi dinlemeye karar veriyorum.

Huzursuz uykusunda sürekli bir o yana bir bu yana dönen bir Tilki değilse bu, bunca hışırtıyı çıkartan ne olabilir? Sanki bir şeyler mi yiyor? Ufak hırıltılar duyuyorum bazen. Derin bir nefes verme sesi. Evet, biraz tedirgin oldum. Bu bir Tilki değil. Kıpırdamadan dinlemeye devam ediyorum. Tiz bir ses bu, tanıdık bir ses: Domuz. Acaba yanıma gelir mi? Miyazaki filmlerinden fırlamış bir sahne yaşamak için ne uygun ortam!

Aysız bir gecede ve tek başıma bu Orman'da ilk kalışım. Bir süre kendimi takdir ediyorum. Bir saatten fazla oturdum. Artık döneceğim. Domuzun sesleri kesilmeden devam ediyor. Tekrar nefes veriyor, güçlü. Dönüp eğiliyorum; "Teşekkürler Domuz."

Belki önümüzdeki günlerde sabaha kadar oturacağım zorlu bir denemeye girişirim. Neden olmasın?

Gün 36:

Gece geç saate kaldım yine. Bugün Toprak ev inşaatına yeniden başlıyorum ve destek olmaya tanıdığım/tanımadığım insanlar gelmeye başladı. Akşam saatleri çalıştığımız için meditasyon için sürekli geceye kalacağım gibi. Yarından itibaren sabahları erken saatte gitmeye karar verdim.

Karanlık vadide ilerlerken ilk defa bu kadar korktum. Önce tuhaf düşünceler doldu zihnime. Sonrasında ise düşünceler korkuya yol açtı. Bu süreci izlemek, düşüncelerimin akışını değiştirmek ve korkunun geçmesini izlemek tuhaftı. Fakat düşüncelerim üzerinde iradem var. Ne düşüneceğim bana kalmış.

Bugün Tilki yok. Ama düşünceler ile duygular arasındaki köprünün farkındalığı var.

Gün 37:

Sabah erken saatlerde yola çıktım. İlk kez farklı bir zaman dilimini deniyorum. En son dün akşam buradaydım, sanki hiç eve dönmemişim gibi.

Sabah serinliği*, sabah sessizliği (cırcır böcekleri hâlâ uyuyor olmalı), meditasyon için harika bir ortam sağlıyor. Otuz yıl boyunca nasıl fark etmedim bunu: Gün doğumunda dünya muhteşem bir yer.

Tilki yok. Belki o da uyuyordur. Kim bilir?

Gün 38:

Sabah kısa bir meditasyon. Hava serin, hava muhteşem. Kendime takdirim büyük.

Tilki yine yok.

Gün 39:

Sabah gün doğumunu izledim çatıda. Sonra da meditasyona gittim. Tilki yine yok. Sabahları uyuyor, muhakkak. Özlüyorum ve görmek istiyorum O'nu.





* Yıllar önce mart ayında serin bir Adana sabahında şu şarkıyı keşfetmiştim. Bir Go turnuvasına giderken neşeli dostların arabasındaydık. Unutmamın mümükün olmadığı An'lardan biri.

Sabah serinliğinden konuşuyorsam bilin ki zihnimde bu melodi var.

2 yorum:

  1. Harika bir yolculuk.
    Bugün keşfettim, şaşırdım… çünkü yine fark ettim ki, o en içsel sandığımız arayışlar, en mahrem imgeler, iç görüler, dirayet, enginleşme kanlı canlı yaşıyor ve bu kişiselden çok kolektif bir şey… Hepimizin görmeden bir köşesinden tuttuğu… Doğa da yeniden akort ediyor.
    Sanki yolumuza küçük hatırlatıcı hediyeler bırakmışız ve tamamen unutmuşuz… sonra oralardan geçerken bulunca şaşırıyoruz. Ve bunlar, bir araya getirdikçe anlamlanıyor, yürüdükçe ufukta yeni şeyler görmek gibi… Ona göre gideceğimiz yeri seçmek… Demek istediğim iyi ki yazıyorsunuz ve kendi hatırlatıcı hediyelerinizi bırakıyorsunuz… Yolunuz açık olsun !

    YanıtlaSil