Gün 49:
Çatırdayan değişimler sonrası ruh halim karmakarışık. Sıkışık bir gün bu. Anlatamadığım bir hal. Hatta hiç anlatmak istemediğim...
İçimden kurudere yoluna gitmek değil ölmek geliyor; yok olmak. Ancak alışkanlıkla kendimi sürüklüyorum.
İnşaattaki işi tamamlar tamamlamaz yola koyuldum. İçim kabarık. Yoğun bir hüzün ve veda var. Öfke ve çaresizlik var. Karşılanmayan ihtiyaçlar var. Ruh halimde kontrol edilemeyen bir geri bildirim sistemi çalışmaya başladı, her şeyi yakana kadar da durulamadım. Ve bunları daha şeffaf yazamıyorum bile. Anlatmak istediğimde anlatamıyorum ki, nasıl yazayım?
Her zamanki yerime vardım. Tilki yok. Meditasyona oturmadım. Ve bağırdım: "Buralarda mısın!?"
Ses yok.
Kendime mırıldandım sonra: "Acaba neredesin?"
Kendime mırıldandım sonra: "Acaba neredesin?"
Bu bir Tilki'ye ilk kez seslenişim olabilir. Çaresiz bir sesleniş bu. Kökü acıdan geliyor.
Bir süre ağladım. Kimsenin olmadığı (ya da olmadığını sandığım) bir Orman'da ağlamak çok iyi geldi. İstediğim kadar bağırıp iç çekebildim. Bir süre sonra da duruldum. Şiddetli ağlama hezeyanı geçince kafam bir hoş oldu, meditasyon gibi...
Sonrasında meditasyon yapmadım, sadece düşündüm. Çünkü düşünecek çok şeyim vardı. Üzgünüm. Olan biten her şey için, çok üzgünüm.
Düzeltmenin herhangi bir yolu var mı?
Gün 50:
Yorucu bir çalışmanın ardından, kan, ter, toprak ve kir içinde Orman'ın yolunu tutuyorum.
Şu Böğürtlenler her geçen gün biraz daha olgunlaşıyor. Peki ya ben? Ben ne zaman olgunlaşacağım?
Bir şeyler öğrenebildiğime şüpheliyim, fakat çabam takdire şayan.
Bugün de Tilki yok. Bağ hissetmiyorum. Pişmanlığım ve üzüntüm had safhada.
Gün 51:
Bugün Yuva'nın yanındayım, Orman'a gitmek için geç kaldım ve yorgunum. Yuva'da Tilki yok, ama Yuva artık bir Tilki Yuvası oldu. Adı bu.
Yuva'yı ve Ay'ı sağ çaprazıma alarak genç bir Zeytin'in altına oturdum. Yüzüm Kuzeydoğu'ya dönük, karşımda Perseus. Sırtımı Yay'a yasladım. Pek az insanın bildiği kutsal şarkımı açtım: We have all the time in the world*. Şehrin ışık gürültüsüne ve yarım Ay'a rağmen göktaşı yağmurunu izlemeyi umuyorum. Sivrisineklere bile aldırış etmiyorum.
Bir süre sonra müzik bitiyor. Gözlerimi kapatıp meditasyona başlıyorum. Günlerdir konsantrasyonum yerlerde sürünüyor. Şimdi biraz daha iyi. Nefes. Al. Ver.
Bir süre sonra gözlerimi açıyorum ve açar açmaz bugüne kadar gördüğüm en güzel yıldız kaymalarından birini izliyorum. Atmosfere girip de yanan meteorun parçalara ayrıldığını bile görebiliyorum. Dileğim hazır zaten: Please, please, please let me get what i want.
Zor günler geride kalıyor. Otuz yaşımı tamamlamaya iki gün kaldı. Ellerimle yaptığım Tilki Yuva'sının dibinde oturuyorum. Esinti ile dalgalanan gölgeliklere Ay ışığı vuruyor, izliyorum.
Bugün güzel bir gün; Tilki'yi görmüyorum fakat bağlantıyı yüreğimde hissediyorum.
Otuzlu yaşlara hazırım.
Gün 52:
Saatin on ikiyi geçmesini bekliyorum -ki doğum günüm başlasın. Aslında ne saçma bir eşik, saat 00:00 olunca doğum günüm oluyor, halbuki bundan 30 sene önce ne Güneş, ne Dünya, ne Ay, ne de Samanyolu bu konumda değildi. Fersahlarca kere fersahlarca ötede bir yerlerdeydi hepsi. Yine de bekliyorum işte. Her zaman belirttiğim gibi; inanmak istediğimiz tüm hikâyelere biz inanıyoruz. Ve onlara inanmayı bırakırsak ya da başka hikâyelere inanmayı seçersek dünyayı da değiştirebiliriz.
Tilki yoluna eskisi kadar heyecan duyamadım bugün. Geçen haftalarda bu sözde özel gün için hayalim çok farklıydı. Fakat olaylar böyle gelişmedi. Yuva'nın yanı şu anda meditasyon için daha uygun görünüyor. Yarım Ay'ın ışığında yarım inşaatın halini izliyorum. Ay ışığında Tilki Yuva'sı çok güzel görünüyor. Tuhaf bir tatmin duygusu yayılıyor içime.
Doğum günü dileği dilemek için Perseid Göktaşları'nın yoluna bakıyorum -şu anda Kuzeydoğu'da. Fakat hiç bir yıldız kaymıyor. Yine de dilek dilemeye engel değil. Bugün benim günüm -hem de otuz oldum, rakamla 30- istediğim dileği dilerim. Beis yok.
Geçen günlere göre daha da ferahlamış durumdayım. Bir adım geri atıp baktığımda hayatım yıllardır hayal ettiğim ve gitmesini istediğim istikamette gidiyor. Bu yaşamı ben seçtim (işte inandığım bir hikâye!). Elimden geldiğince de seçimlerimi gerçekleştiriyorum (ve bir başkası daha!).
Buraların tatlı bir esintisi var. Tam olarak hangi yönden geldiğini keşfedemedim. Bazen dağdan ovaya doğru, bazen iki sıradağ bloğunun arasından denize doğru. Bazen de tam tersi. Kış mevsiminde fırtınalara sebep olacak denli rüzgâralan bir bölge. Ama yazın hayatı hafifleten, ferah, meditatif bir rüzgâr.
Şükür.
Gün 53:
Bugün yirmiler bitti ve otuzlar başladı. Keyifli bir gün. Aranmak, konuşmak, duyulmak... Özel günler, sevmek ve sevilmek için güzel bahane. Tadını çıkarıyorum. Kimi özel bağlar ve kimi özlemler dile geldi gün boyunca. Nostaljik, melankolik -ama hani pek de kötü hissettirmeyen- bir lezzeti vardı bazı iletişimlerin.
Kurudere yoluna Halil ile gittik bu akşam. Tilki'yi görebileceğimi ummuştum, heyecanlanmıştım da biraz (E bugün doğum günümdü ya işte, Tilki bunu nasıl bilmez?) Fakat görünmedi. Üzgünüm.
Uzun uzun sohbet ettik Halil'le, hava karardığında hâlâ konuşuyorduk.
Dönerken evin temelini doldurmak için iki araba taş taşıdık.
Verandada, kırmızı masanın üzerinde peynirler, meyveler ve şaraplar varlığımı kutlamam için beni bekliyordu.
...
Otuz yaşıma girmek tuhaf bir yaşlanma hissine de yol açıyor. Artık yirmiler geride kaldı, ve bir daha asla yeniden yirmilerimi yaşayamayacağım. Yaşadığım her şey geçmişteki bir anı oldu. Geçmişte. Şu an değil. Geçmişte.
Şu parça ruh halimi çok iyi anlatıyor. Elli yaşımı görebilirsem, yine bu parçayı dinleyeceğim. Kim bilir, belki o zaman bir Tilki yanımda olur...
*We have all the time in the world: Meâli, dünyadaki tüm zamana sahibiz. Şarkıyı da bilen bilir.
...
Otuz yaşıma girmek tuhaf bir yaşlanma hissine de yol açıyor. Artık yirmiler geride kaldı, ve bir daha asla yeniden yirmilerimi yaşayamayacağım. Yaşadığım her şey geçmişteki bir anı oldu. Geçmişte. Şu an değil. Geçmişte.
Şu parça ruh halimi çok iyi anlatıyor. Elli yaşımı görebilirsem, yine bu parçayı dinleyeceğim. Kim bilir, belki o zaman bir Tilki yanımda olur...
*We have all the time in the world: Meâli, dünyadaki tüm zamana sahibiz. Şarkıyı da bilen bilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder