16 Şubat 2020 Pazar

Kökler / Roots

Bu fotoğrafı -muhtemelen- babam çekmiş. Dedem ağabeyimi tutuyor (Ağabey diye yazacağım, siz ağbi diye okuyun). Herhalde yıl 1982 olmalı diye tahminde bulunduk ağabeyimle. Yer Uşak. Ağabeyimin hafızası iyidir, dedi ki, "bizimkiler 90'larda bir fotoğraf makinesine sahip olmuştu." Demek ki burada kullanılan makine ödünç alınmış olmalı. Belki amcamdan almışlardır diye tahmin yürütmeye devam etti ağabeyim...

"Kökler"


Babamdaki fotoğraf yeteneği nereden geliyor bilemiyorum. Adam çok ilginç biri bence. Elini hangi sanat dalına atsa mutlaka işi kıvırıyor. Bu fotoğrafını da çok takdir ediyorum; ışığı ve çerçeveyi pek güzel ayarlamış. Nasıl anlatabilirim? Atmosfere, kıyafetlere, dedemin yüzündeki ifadeye, ağabeyimin kıpırdanıp da yarattığı bulanıklığa, grenlere ve lekelere hastayım. Bu fotoğrafta her şey, tam da olması gerektiği gibi. Eksiği de yok fazlası da... Yine de bu fotoğrafın bende yarattığı başka bir mistik hadise var.

İnterlüd:
Son yıllarda pek çok araştırma yapılmış -birkaç tane kitabın yalancısıyım- diyor ki üç kuşak öncesine kadar atalarımızdan genetik olarak bir çok travma ya da davranış kalıbını, acıları vb. devralıyoruz. O kişileri hiç tanımasak ve onlarla etkileşime girmesek bile, sadece genetik ile aktarımın mümkün olduğundan bahsediyorlar (epigenetik deniyor [ve ilgilisine kitap da önerebilirim.])
İnterlüdün sonu.

Bir süre atalarımdan bana geçen şeylere takmıştım ve acaba hangi travmaları taşıyorum diye düşünüyordum. Yahut 'bu yaşadığım şeylerden ne kadarı bana ait?' Hiç tanıyamadığım (maalesef ben iki yaşımdayken kanserden ölen) dedeme baktığımda bir sürü travma hayal edebiliyorum. Karısıyla yaşadıkları, işi, hastalığı, çocukları, onun da bir zamanlar çocuk olduğu ve muhtemelen bir çok travma ve yoksunluk yaşamış olduğu gerçeği... Sevdiğim bir dostum "o acıları nereden bileceksin ki?" diye sormuştu ihtimal vermeyerek. Öyle bir bilmek değil benim bahsettiğim (ki onları bilmek de mümkün aslında). "İnsan olmanın" ve sürekli mücadele etmenin getirdiği zorluklardan tutun, kendi bildiğim aile hikayeleri, kayıplar, yaslar... Üst üste biniyor hepsi. Ve tam olarak bilmediğim bu acıları da taşıyorum; taşıyoruz hepimiz. Büyükanne ve büyükbabalardan, teyzeler, dayılar, amcalar, halalar ve anne babalardan... herkesten bir şeyler var üzerimizde. Az ya da çok. Tanımlı ya da tanımsız.

Acıları hissetmeye izin verince, değişik bir şeyler olmaya başlıyor. Bir çeşit dua ya da kutsama gibi... sürekli gizlenip saklanan bir sırrın, bir gölgenin, bir kaçışın, bir acının açığa çıkması bu: Şifa.

Dua ederken bir süre sonra tuhaf bir his geldi: Atalarımın desteğini üzerimde hissettim. Ettiğim tüm duaların farkındaydılar ve bana yardım da ediyorlardı. Sanki bir Yıldız Savaşları filmindeki gibi, yan yana dizilmişler, şefkatle bakıyorlardı bana. Bunu görsel bir şeymiş gibi anlatıyorum, fakat anlatması zor, enerjetik ve içsel bir deneyimden bahsediyorum. En çok da bu fotoğrafta gördüğünüz dedemi hissettiğimi sanıyorum. 32 yıldır neredeyse hiç dönüp de atalarıma bakmamıştım. Onları merak etmemiş, onların üzerimde bir tesirleri olabileceğine pek ihtimal vermemiştim. Sonunda, şifa için her yolu denemeye açınca kendimi, hiç bakmadığım bu insanların acılarıyla baş başa kaldım. Onların acılarını hissettim, onların acılarını ağladım, onların acılarını akıttım. Ve bunu yapmaya devam da ediyorum...

Eskiden dua ederken tüm Tanrılara dua ederdim, aklıma gelen her birinin adını zikrederek; Zeus ve şürekasıyla başlar, Ganesha ile Hindu Tanrılarına geçer, sayabildiğim kadar saydıktan sonra da meleklere, ermişlere, aydınlanmışlara, geçmişin, bugünün ve geleceğin tüm Buda'larına dua ederdim. Artık bunlara atalarımı da ekliyorum. En çok da onlar yardım ediyorlar sanki bana. En nihayetinde, aynı Kan'ı yaşatıyorum...

...

Yazgı, kişisel bir şey olamaz. Bu hepimizin Yazgı'sı.

...

Bu fotoğrafın bir adı olacaksa -bir isim koymaya hiç de haddim olmadığını bilerek- ona "Kökler" ismini veriyorum. Ve geç de olsa, köklerime bakıyorum artık.

(13.12.2019)

3 yorum:

  1. Cok guzel bir fotograf.Turk korku filmlerinde kullanilan eski fotograflar, siyah beyaz fotograflara biraz gotik bir hava katiyor.Bu da biraz oyle.
    Eskilerin bizdeki etkileri konusunda Bert Hellinger in kitaplarini tavsiye ederim nacizane.Ozellikle ailede dislanmis yok sayilmis atalarin ne yasamis olurlarsa olsun varliklarinin kabul edilmesinin hayatlarimizda tekrarlayan dramlarin cozulmesine katkilari da dahil cok ilginc fikirleri var kimi zaman insani irkilten.
    Epigenetik konusunda onereceginiz kitabi merak ettim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Şule, teşekkürler yorum için.

      Bert Hellinger'den bahsettiğine göre benim söyleyebileceğim kitapları biliyorsundur zaten. Bu yazıyı yazdığımda Mark Wolynn'in Seninle Başlamadı kitabını okuyordum. Epigenetik alanında bir çok çalışmadan bahsediyor burada. Sevginin Kökleri'ni de yanına ekleyebilirim, bilimsel vurgusu çok daha az olsa da.

      Seninle Başlamadı kitabında önerdiği uygulamaları yaparken senin belirttiğin "ailede dışlanmış yok sayılmış" bir travmayı kendimde tespit edip salıverme şansını yakaladım. Bu nedenle bir çok kişiye kitabı tavsiye ediyorum, dahası oradaki uygulamaları mutlaka yapmalarını rica ediyorum. Bu salıverme öyle güçlüydü ki, daha önce aile dizimine katılmış olmama rağmen, hissettiğim şey yanına bile yaklaşmıyordu.

      Sil
  2. Cok yararli oldu bu bilgiler.O kitaplari gormustum ama okuyan birinin onerileri daha etkili secim konusunda.Blogunuz da ilginc.Bakiyorum eski iletilere de...Tesekkur ederim.

    YanıtlaSil