11 Şubat 2020 Salı

Rüyalar - I

(02 Aralık 2019)

Bir süredir rüyalarımdan bilgelik dileniyorum. Bilincime ve etrafımdaki insanlara artık güvenmediğim için -adeta ilahi bir güce sığınırcasına- bilinç dışı denen şeye güveniyorum. Henüz buna ne kadar sırtımı yaslamalıyım bilmiyorum, çünkü sınanmadı. Fakat hemen her gece bilinç dışımdan bana "ne yapmam gerektiğini" anlatacak bir rüya göndermesi temennisi ile yatıyorum. Tarot kartlarına güvenmekten ya da I Ching'ten pek de bir farkı yok gibi. Neyse asıl bu sabah gördüğüm rüyayı anlatacağım. Adeta hayatımın kısa bir özeti gibiydi...

Büyükçe bir araç kullanıyorum. Kamyonet ya da karavan gibi. Araçta başkası var mı bilmiyorum. Bunu uyandığımdan beri bir türlü hatırlayamıyorum. Sanki var gibiydi, ama varlıkları önemsizdi belki de. Bu araçla mis gibi -şehir dışında ve orman kenarı- bir yoldan giderken, birden ileride bir grup polisin yolu kestiğini görüyorum. 'Nedense' onlara yakalanmamam gerekiyor. Bir suç işlediğimden filan değil, sadece öyle. Beni durdurmamalılar. Sonra onlardan kurtulamayacağımı anlayınca üstlerine sürmeye karar veriyorum. Öldürmek niyetinde filan da değilim, sadece "madem onlardan kurtulamıyorum, o zaman onlardan kurtulayım" diye düşünüyorum. Gaza kökleyip üstlerine doğru sürüyorum ve adeta bir çizgi film absürtlüğü ile aniden yana çekiliyorlar -hiç biri zarar görmüyor- ve ben dosdoğru ormana dalıyorum, bir ağaca çarpıyorum ve araba pert oluyor. Yaralanıyorum ama asıl yakalandığım için üzülüyorum.

Rüyalarımda otorite olan ilişkimin bu kadar açık bir sembolizm ile anlatıldığına pek şahit olmamıştım. Uyandıktan sonra bir süre bu rüyanın anlamını düşündüm. Bildiğim bir gerçeği yüzüme vuruyordu sadece. Otorite figürlerinin tek bir yara bile almamış olması daha da can sıkıcı. "Peki" dedim, kendi kendime, "sevgili bilinç dışım, acaba otorite ile olan bu derdimi nasıl çözeceğim?"

Ve tekrar uyudum.

İkinci rüyamda (kadın) bir arkadaşım saçlarımı kesiyordu. Sebebi yok. Kesmesi gerekiyordu. Ben de bunu yadırgamıyordum. Fakat her seferinde yamuk ve yanlış kesiyordu ve eşitleyebilmek için daha fazla kesmesi gerekiyordu. Yaptığı hatalara ve giderek kısalan saçlarıma karşı duygusuzdum. Bir miktar teslimiyet hâli. Ona boyun eğiyordum ve saçlarım giderek kısalıyordu. Sonuna yaklaştığımızda hala saçlarım eşit değillerdi ve saçlarımı kazımasına karar veriyordum. Hayatında ilk defa ustura kullanacak olan arkadaşım kafatasıma ufak tefek kesikler atarak saçlarımı kazımaya başladı. Bir defasında uyarmak durumunda kaldım; "usturayı dikey değil yatay kullanmalısın." Sonrası biraz bulanık. Madem vücudumdaki kıllardan kurtuluyorum o zaman her yerimi traş etmeliyim diye düşünerek banyoya gidiyordum...

(Bu bana Powder filmindeki karakteri hatırlattığı için onun fotoğrafını koydum)

Sorduğum soruya bir cevap gibi görünüyor, yine de yorumlamakta zorlanıyorum. Bu da böyle bir anımdı. İyi geceler...





(20 Ocak 2020)

Günaydın,

Şimdi size rüyamdan bir kesit anlatacağım. Çünkü neden olmasın. Evet.

Yaşadığım kıtapçı-ev'de bir kitap buluyorum. E Yayınları'nın eski kitapları gibi. Ciltli, şömizli ve... eski. Sanki 60'lardan kalma gibi. Kapağında turuncu saçlı güzelce -muhtemelen Avrupalı- bir kız var. Kitabı okumak istiyorum ama bir yandan da hayal kırıklığına uğrayacağımı düşünüp okumuyorum. İlk sayfada künye bilgilerinde bir telefon numarası var. Bir kaç kişiye gösteriyorum, numara 222-4030 gibi bir şey. Diyorlar ki 4000 ile 4030 arası tüm numaralar kitabın sahte olduğunu gösterir.

Üzülüyorum, anlam veremiyorum. İnternetten arıyorum, kitap gerçekmiş. Okumaya başlıyorum.

Kitap bayat bir edebiyata sahip. Yine de biraz sürükleyici ve neler olacağını merak ediyorum. Çünkü sanki kitap geçmiş aşk yaşantılarıma bir ışık tutuyor gibi. Şöyle bir cümleye gelince duruyorum, ana karakter eski sevgilisine söylüyor: "Eğer kırk yaşına geldiğinde bir saksağan kartalı görürsen, o zaman bir daha beni asla göremeyeceksin demektir."

O esnada bu hayvanı bir su kenarında görüyorum. Kartal-kafası olan büyük bir papağana benziyor. Bembeyaz ve kafası sarı. Tuhaf bir uçuşu var.

Kitaptan başımı kaldırdığımda dışarıda bir fırtına başlıyor (evin manzarası İstanbul boğazına bakıyor şimdi ve bir arkadaşımın eviymiş meğer, ve evde kimse yok).

Pencereleri kapatıp çay koymaya gidiyorum. Dolaptan kristal bir bardak seçiyorum, çünkü normal bardaklar yok. Çay da bi' değişik, egzotik bir siyah çay.

Şimdi çay içeceğim. Iyi günler...



(Her iki rüya Facebook ve Instagram'da paylaştığım halleriyle burada yer alıyor.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder