24 Şubat 2020 Pazartesi

Rüyalar - VIII

(29 Ağustos 2011 İzmir - Eski notlarımdan)

Tüm evrenin ‘üzerimize’ yıkıldığını gördüm defalarca. Oldukça kaotik bir ortam vardı. Tekrar ve tekrar evren üzerimize yıkılıyor, ve tüm yıkılma işlemi bittiğinde işlem başa sarıyordu. Tekrar yıkım başladığında, evrenin ne kadar süre sonra yıkılacağını -bir şekilde- biliyorduk. Her seferinde "işte, son 10 dakikamız kaldı" gibi bir düşünceyi seziyorduk. 

Genelde gördüğüm görüntüler oldukça kanlıydı. Üst üste bir çok farklı yıkımı gördüm ve her yıkımın sonunda ölüyorduk. Ölüyorduk dediğim, ben de dahil tüm insanlar.

Bir defasında evrenin yıkılışını dışarıdan izlemek istiyordum –geceydi. Stadyum gibi neredeyse bomboş ve geniş bir alandan gökyüzüne bakıyorum. Neredeyse tüm yıldızlar görünüyor, çünkü karanlık. Sonra yakınımda bir çiftin aynı şeyi yaparak ölmeyi seçtiklerini fark ediyorum. Gökyüzü her gün gördüğümüzden çok daha renkli. Bir çok yıldız orijinal renginde parlıyor ve dahası; tüm toz kümeleri, bulutsular görünüyor. Bir bulutsuyu ya da kümeyi fark ediyorum. Giderek şekli değişiyor. Başta bir galaksi gibi görünürken, sanki birisi resim çiziyor gibi, giderek bir hot dog’a benziyor. Sonra kalkıp yürüyorum, bir yandan da gökyüzünü izliyorum. İleride A.’yı (üniversiteden erkek bir arkadaşım) görüyorum. Yemek yapmaya çalışıyor. Önünde bir tava ve tabaklar var. Tabaklarda da gayet şık duran et yemekleri. Hâlâ bir şey pişiriyor. O sırada C. (yine üniversiteden diğer bir erkek arkadaş) geliyor, ve tam da benim sormak istediğim soruyu soruyor: “Napıyorsun?” A. yemek pişirmenin verdiği keyifli hal ile cevap veriyor: “Yemek yapıyorum.” C., “Evren yıkılırken neden yemek yapıyorsun?” diye, yine benim sormak istediğim soruyu soruyor. Bu sırada A.’nın yaptığı yemeği çiğnediğimi fark ediyorum. O sırada herhangi bir tat almazken, A., C.’ye de bir tabak uzatıyor ve “Hayatında hiç bu kadar güzel biftek yedin mi?” diye soruyor. O sırada sulu ve az pişmiş kırmızı etin tadı yayılıyor ağzıma. Ve bu evren yıkılıyor. Yıkılırken her şeyin üzerime doğru parçalanarak geldiğini hissediyorum. Yıldızlar kayıyor, ve gördüğüm görüntü sanki yere düşmüş bir porselen gibi, irili ufaklı parçalara ayrılıp büyüyor. 

Bir defasında Go oyuncuları ile birlikte gördüm kendimi. Evrenin yıkılacağını anladığımız için yandaki salona geçiyoruz nedense. Kalabalık var, bir çok insan ayakta. Sanki turnuva var. Ama kimse bir şey yapmıyor. Sanırım bu gördüğüm yıkılış, son gördüğümden bir öncekiydi. Masalarda go taşları ve tahtaları var. Orada bir turnuva yapıldığını, kaliteli Goke’lerden tahmin edebiliyorum. Ayaktayım, salonun ortasındaki boşluğa doğru ilerliyorum. İnsanlar yine yıkımı izlemek için yukarıya bakıyorlar (Halbuki kapalı bir yerdeyiz). O sırada, “Benimle Go oynamak isteyen var mı?” diye soruyorum. Sonra da yıkımı bekleme durumuna tuhaf bir tezat oluşturan şu espriyi ekliyorum “Ama ben uzun düşünürüm...” Yaptığım espriyi anlayan bir grup insan gülümsüyor, bunlara bakarken aralarında N. Bey’i fark ediyorum. Sonra bir masaya yaklaşıp bir Goke’nin kapağını açıyorum. İçinde beyaz taşlar var. Ellerimi içine sokuyorum. Zaten bu duyguyu hep sevmişimdir. Öylece dikilirken karşımda B. ve D.'yi görüyorum. B., D.’nin arkasında ellerini beline dolamış, ikisi de gökyüzüne bakıyor. Üzerlerinde desenli kazakları olduğunu da anımsıyorum (Hangisindeydi acaba? Sanırım B.’nin koyu gri ya da kahverengi ve kare sarmal desenleri olan yünlü hırkası). Onları görünce benim de dikkatim gökyüzüne kesiliyor, dönüp bakıyorum. Bir bina içinde olmamıza rağmen gökyüzünü görebiliyorum. Ve yine öncekilere benzer bir yıkılma olayına tanık oluyorum. 

Bir defasında tanımadığım insanlar arasındaydım. Tuhaf bir şekilde, sanki yıkılma işlemi bittikten sonra yeniden hayata geldiğimizde evren yeniden başlayacakmış gibi bir algıya (ama bu algının yanlış olduğunu biliyorum ben) sahiplerdi. Bu nedenle o evren içinde yaptıkları kötü bir şey, sonraki evren başladığında bilinmeyecekti. Merkez bankası gibi bir yere (daha çok yabancı filmlerdeki büyük bankalara benziyordu) para çalmak için giden çok büyük bir kalabalık vardı ve bankanın “gizli” kısımlarına ulaşmak için ciddi bir koşuşturma içindelerdi. Hem evren yıkılmadan, hem de diğerlerinden önce varıp parayı (ya da başka bir değerli şeyi) çalmak istiyorlardı. Bu beyhude çabalarına tanık olduktan sonra, onlara hiç bulaşmıyorum. Rüyanın bu kısmının devamını tam hatırlamıyorum. Sanki onların yanında fiziksel olarak yoktum da, onları bir şekilde izliyordum. Zaten diğer yıkımlarda gece olmasına rağmen, bu izlediğim insanlar gündüzü yaşıyordu ve sanki Türk değillerdi. Sanki bir çeşit kurgu ile Amerikalıları (ya da Avrupalı mı?) izliyordum. Maddi ve beyhude girişimlerini, ve bunu yaparken birbirlerine nasıl hunharca kıydıklarını izledim. Ve çok ciddi şekilde kanlı görüntüler de görüyordum. Açık mavi gömlekli ve kravatlı bir adamı net anımsıyorum. En önden koşturuyordu. Ve tipi Ben Affleck’e benziyordu. 

Bir defasında bir koridordaydım. Herkes bir yere koşturuyordu. Dışarısı geceydi ve koridor beyaz florasan lambalar ile aydınlatılmıştı. Koşuşturan insanlar dışarı çıkmak istiyordu, ama kapılar kilitliydi. Herhalde tek istekleri evrenin yıkılışını dışarıdan izlemekti, çünkü zaten nereye gidersek gidelim, bundan kaçamayacaktık. Sonra -yine Amerikan filmlerindeki gibi- bir yangın çıkış kapısı görüyordum. Dirseğimle kocaman camını kırıp kapıyı açıyordum. Bu arada kolum kesilmişti. Ama arkamda koşuşturan kalabalık bu kapıdan dışarıya çıkıyordu. Fakat ben dışarı çıkıp bir baktıktan sonra tekrar içeri giriyordum. Bir köşede yere çöktüğümü anımsıyorum. Hatta yanımda bir kalorifer peteği ve üzerinde de kumbara gibi bir şey vardı. Sonrasında ise evren çöküyordu. 

Bir defasında Go topluluğuna benzer bir kalabalıkta annemi de görüyordum. Yakında evrenin yıkılacağını -herkes gibi- bilmesine rağmen, oldukça neşeliydi. Dönüp bana şöyle dedi, “Eğer bu son yıkılma ise, mümkünse en hızlı şekilde öleyim.” Sonra yıkılma sırasında çok kanlı şeyler gördüğümü hatırlıyorum. Binalar çöküyordu. O sırada annemin de çok kanlı bir biçimde öldüğünü gördüm. Üzerine bir şey düşmüştü. Ama istediği olduğu için sanki buna biraz rahatladım. Sonrasını pek hatırlamıyorum. 

Bu yıkılma ya sonuncuydu, ya da ben sonuncuyu görmeden uyanmış olabilirim. Ama sanki bunun sonuncu olduğuna dair bir hisse kapıldığımı sanıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder